9 Ocak 2012 Pazartesi

On beş Tatil


Bir rüzgarın peşine kapıldım gidiyorum sol yanımdaki sancılarımla.
Görüp görebildiğim dünya; bir heykeltraşın aylarca oyduğu taş duvarlara sıkıştırılmış bir pencerenin dışında posterleştirilmiş uçsuz bucaksız beyazlık.Beyazın her çeşidine rastlamak mümkün bu diyarlarda.Erimedikçe üst üste yığılmış mavimsi beyazlık,çocukların oyunlarına ev sahipliği eden kirlenmiş ayak izli siyahımsı beyazlık,koyunların yünlerinden akan sarımsı beyazlık. Temizini bulamıyor insan bu coğrafyada.
Şimdi ise bir sandığın en ücra köşesine kitlediler beni. Naftalin dahi kokmuyor üstelik bu karanlık. Oyalı mendil de yok,rengarenk patikler de.Ne bir masa örtüsü var üstümü örtmeme yarayan ne de bir havlu kenarı var alnımdaki teri kurulayan..
Sıkıştım kaldık bu dağda. Hapsedildi tüm emeklerim ülkemin en doğusuna. İki bin küsürlü şu rakımda Müzeyyen Senar dinlemek yetiyor sarhoş olmak için beyaz peynirle donatılmış masalarda. Ne yana kaldırsam başımı gözüm kamaşıyor yüksek yüksek tepelerdeki beyazlıklardan.. Aşrı aşrı memleketlere postalamışlar gelinlik kızları, annelerin yelkeni yok, babaların bir atı yok. Kurtuluş yok. Çıkış yok.

Bir avuç deniz yürekli dalgalı ruhlu insanları kusmuşlar sanki bu dağlara.
On beş gündü yumruk kadar sol yanları mutlu eden.
Sadece on beş gündü yüz güldüren, ana sıcaklığında bedenleri ısıtan, baba yüreğinde güven bulduran. Kardeş kokusunda sarhoş eden. On beş gün..

Olmadı.
Şimdi kocaman baharı bekleme vakti kavuşmak için vatana.
Yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz,yatcaz kalkcaz...
O güneş hiç doğmayacak gibi sanki.
Haziranlarda ölmek zorlaşacak gibi.
Temmuz hiç gelmeyecek gibi sanki dört nala.

 Herkesler gidecek de topraklarına, ben volta atacağım okulumun bahçesinde.
Pınarların eşmesinin duvarlarına çentikler atacağım.
Bir şafaktan bir şafağa sayacağım günlerimizi...

Acıyor sol yanım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder