
Doğunun yazını üşüyerek geçirdiğim günlerden sonra metropole düşen yolumda kayboldum evvela. Metro istasyonlarına hapsoldum. Geçemedim bir türlü karşıdan karşıya. Kimseye çarpmadan yürüyemedim kaldırımlarda. Vapurlara koşarak binmeyi öğrendim oturabilmek için. Koşmanın ne mühim bir eylem olduğunu ve hep bir yerlere yetişmenin zorluğunu öğrendim batının en afillisinde. Zamanın gelişini dört gözle beklerken dağların ardında, ona veda edemeden gittiğini gördüm batıda.. Zaman yoktu. An yoktu buralarda. Hep geçmiş yaşanıyordu işte doğuda umulan geleceğe inat.. Hep kaçıyordu her şey ve herkes koşuyordu işte buralarda.. Suratlarda koca bir endişeyle asılmış yüzler dolaşıyordu Kız Kulesinin göz kırptığı diyarlarda.. Kar yağıyordu beyazını gösterene dek sonra ver elini koca bir telaş. Bir buçuk metre karın tam ortasında kurtlar kovalarken tezek kokan sobalı evlerine giden çocukları, ona inat mahsur kalıyordu şehirliler tuptuzlu yollarda..
Uğurlarken iki bin on üçü gündemdeki ayakkabı kutularına ayağında terlikle kilometrelerce yürüyerek okumaya giden çocukların umutlarını sığdırarak, bilmem kaç lira para bayılınan partilerde karşılıyoruz iki bin on dördü. Ho ho ho ho....
Her şey bir yana kopardığım her takvim yaprağı musmutlu evlatlar bağışlıyor bana. Her biri sol yanımda derin izler bırakıyor..
Doğudakinin batısıyla özdeş olduğu yıllar ve evlatlar diliyorum herkese..
Mutlu yıllar!